I.
ruhlar,
bunca dehşetengiz muammanın içinde insan
hastalıklı, nasırlaşmış bir eminlik ile
ve kimi zaman
başka bir hatırda tutuluyor olmanın sıcacık koynundan
birdenbire kaçırılmış
o derin su kuyularıyla benzeşerek
hiç durmadan deveran ediyorken
hep bir adım ötede
yine de
enseye öldürücü bir darbe teyakkuzunda sürekli
izleyendir onu.
izler,
çünkü bu deveran
hiddetli bir deveran bu.
hiddetiyle çatlaklar bırakıyor
zamanın ve mekanın atardamarlarında
ruhlar ise usanmadan onarıyor
kendi yaratılışına azıcık yaklaşanı.
böylece tabiat
sahiden bir tabiat haline bürünüp:
sedirlerin daha bir yeşil oluşundan
çınarların ve mağara ağızlarının
kanın çok daha estetik oluşuna kadar
bağrındaki kıyaslarla muhtevasını buluyor.
II.
onlar için
yaşıyor, denilemez
yaşamaktadırlar.
bir eylemi eyliyor olmak ile
eylemin kendisi olacak denli içinde bulunmak
aynı olmamalı birbiriyle.
her sabah bizlerle beraber uyanan
her gecenin bizlerle beraber
katrelerce daha oyduğu bir yasadan
doğuyor olmalı farklılık.
aksi hâlde
insan olmak kudreti
hem bu kadar içindeyken
bu kadar da hariç olamazdı
insanların kendisinden.
III.
insanların kendisi
dönüşlülüğün
bir çelişkiyle ulandığından başkası değil.
çünkü dönüşler
dönecek bir yer gerektirir ilkin
insanın ise
dönebileceği son yerdir
yola çıktığı.
çelişki
süreksiz fakat
yongalarından bir tek kendi birleşir
çünkü nerede bir kavga varsa
bayrağı tutan el
daima elmaya uzanan o el oluyor
uzanış hep o uzanış
böylece tahayyül edilemez bir hızla sığlaşıyor
tüm yasaların hep bir elden derinleştirdiği.
IV.
ruhlar bunu hatırlar
zamanlardan hiçbir kubbe altında olunmayanıydı
iki bilgenin
göğün alacalığından az evvel
bir kıyıya düşende yolu
yeşil olurdu karşılarındaki muallak
çünkü, mavi yoktu henüz
yine de bu
karıncaların denizlerden büyük olduğu anlamına gelmiyordu
sonra gün ve gece
böylesine iç içe geçmiş
birbirlerini zehirleyen iki tutkun değildi
gün
neyi bir giz
neyi bir göz ile görünen olarak
yansıtması lazım geldiğini bilirdi bundan.
misâllemek çoğulluğu gerektirmez
yine de bir şeyi
o şey
sadece başka bir şey olmadığı için sevmek
hafifletirdi omuzların solunu
bunu bilmek yetecek.
V.
zamanlardan bütün kubbeler altında olunanı
ömer
ruh ömer
ruhlardan ömer olanı.
-çünkü bir yerlerde başka ruhlar da olmalı
...çünkü
çünküsünü şair bilemez
ekseriyette naifçe taşlarızdır
diyor biri
kaldı ki bir ademoğlunu
sıfatlardan ruh olanının yüküyle sınayalım
olacak iş mi?
şair sadece ömer olanı biliyor
ömer, kendiliğiyle sınanan
ömer
ruh ömer
ruhlardan ömer olanı.
V.I.
geceden habersiz günlerden birinde doğdu
ne olup bitiyorsa evrende
madde ve antimadde
ölmek ve doğmak
içine sinen amansız nedenselliği
daha ana rahminde sezmişçesine
boynunda kocaman bir rikkat muskası,
sessiz ve sedasız.
şaşırdılar önce: bu çocuk ölü.
koşun, yetişin, susun, dinleyin!
amansız bir telaşeye verildi ortalık
kaldı ki haklılar bunca figânda
böylesine bir çıkmazın içine doğuyor olmak
hoş bulduk yerine
ağlamayı gerektirir
ancak ölü olmak susturabiliyordur feryadı
ne de doğru.
oysa ömerinki
ömerin susuyor olması
geldiği yerden yolluk edilen rikkatti sade.
belki de bundan
ömere
ruh dediler sonradan.
V.II.
çocukluğu yıllar süren bir saygı duruşu gibi
kendi kalbi hariç
hiçbir teli titretmeden geçip gidince
babası yanına çağırdı ömeri
on dördüydü
bizimki avlunun sokak kapısına bakan tarafında
karıncaları izliyordu yine
karıncaları hep insanlara yaraştırırdı içinden
insanlar gibiler
bizler gibi sürekli bir şeylerin peşindeler
işte, besbelli, görüyorum
o zaman niçin
birer karıncadan saymayalım kendimizi?
on dördünde bir çocuk
işittiği gibi babasının tok sesini
koştu balkonundan beniunutmalar taşan evine
yeşil beniunutmalar
ömer, dedi boynu her an toprağa düşecekmiş gibi olan
artık burada olmayacağım
sonra ellerini bir makine refleksiyle götürdü
çocuğun kopup giden yüzüne
ömer
bizim ömer
kalbinde açığa demirlemiş bir gemiydi babası
zaten bunca yıl yanaşmamıştı
burada olmaması artık neresine değer ömerin?
başka bir yerde olacak mısın peki?
diye soruverince bizimki
şaşırdı ve saklıdan korktu ufuktan ayrılmayan
beklediği belki diz boyu bir çukurken
derincesinden bir kuyu
olacağım fakat
-ah bu fakat yok mu
ne de ustaca bulandırır kendiliğinden berrak olanı.
olacağım fakat bir sızıya benzeyecek.
on dördünde bir evlat
bir sızıyı kaç yerinden kavrasın?
bunu şair bilemez
oysa ömer
bizim ömer anlayacaktı
niçin birer karıncadan saymayız kendimizi.
belki de bundan
ömere
ruh dediler sonradan.
V.III.
arada
binlerce gün yitiriliyor rotasız
tıpkı on dördünde ömerin
kopup giden yüzü gibi.
V.IV.
sonra gençlik
simasına çakıl grisi döşeyerek geldi bizimkine
gençlik ki
ötekilerin bütün dudak büküşlerini meşru kılıyor
gençlik ki
ömerin bile kanını kaynatır diyorlar
ömerin bile.
ötekiler ömerden bahis açarken
ağızlarının kenarında hep
acemice gizlenmiş bir muhakeme dururdu.
oysa hiçbiri
ömerin kim olduğunu bilmez
kim bu ömer?
ömerin bile derlerdi bir başkası için sıfatlar biçecekken
ömerin bile ağırlığınca bir niceliği var
ah ömer!
ötekilerin körpe zihninde
bir kıyas ruhuna dönüşmüştü şimdiden.
o ise
bunca panayırı umursamaz
dünya üzerindeki hacmini
şairin bilemeyeceği inadımsı bir çıkışla
incecik rüzgarlardan bir parça daha ileri taşımazdı.
derin bir keyif alıyordu ne yalan söylesin
doldurulamayacak
bu kadar çok boşluk olmasında.
yine de levh-i mahfuza yazılmış gibi bu yaşta
kimseciğe de sezdirmeden
aşık mı olmalı?
ah ne budalalık!
bizimki
doğarken ağlamış ömerlerden olsaydı
bu bir ihtimal haline gelebilirdi
oysa ömer
aşık olacak olursa şiir biter
aşktır ki
bulunamaz ise eğer
diğer bulunamamışlar gibi
sadece bulunamamış olmaz
kaybedilmiştir de.
belki de bundan
ömere
ruh dediler sonradan.
V.V.
arada
binlerce gün
birbirine ayna tutuyor
siz bakmayın ömer'in
kimseciğe sezdirmeyişine.
V.VI.
geçtik ve nihayet ömer
kırk ikisinde bir silüet.
hani
geceleyin yolculuklarda
koca dağların dahi dönüştüğü gibi.
kırk ikisinde ömer
kendi varlığından eksilen boyutu
her yerinden kavrıyor
ve biteviye dolanıyor kendi ekseninde.
ömer
bizim ömer
kendiliğiyle sınanan
yahu, bir arpa boyu yol mu almalı artık?
acaba lyralar ömeri mi çalmalılar?
yoksa eksik mi bu armoni ömer olmadan?
diye diye ömer
oluşu kendinden bir batağın içine çekiyorken
araya tekrardan
hıncahınç bir fakat giriyor
kimine göre en acı olanı fakatların
fakat: ömer kırk üçünü görmeyecek
öylesine yaklaşıyor bir sabah
bir sabah ömerin
yatakaldığı soğukça yerde
sınanması bitiyor.
soğukça çünkü
...çünkü
çünküsünü şair bilebilir.
çünkü başka hatırların hiçbirinde
en küçüğünden bir iz bırakmıyor ömer
ne yaşıyorken o
ne de yaşamıyorken
hiç kimse duymadı
ruh ömer! diye seslenen başka bir kimseyi
ömer
seslerin içinde bir
sessizlik gibi
kendiliğiyle sınandı ve gitti
bu yüzden
ömere dair anlatacak
ruh ömer oluşundan başka bir şey yok
hiçbir şairin elinde.
V.VII.
ömer
bizim ömer.
belki de bundan ömer'e
ruh dediler sonradan.
Ahmet Hazar Ertaç
7/19